25 Ağustos 2016 Perşembe

Los Angeles-Hollywood

Batı Amerika gezimizin son ayağı Los Angeles’tı. Las Vegas’ta kiraladığımız araçla önce San Diego’ya gitmiş ve 1 tam günümüzü burada geçirdikten sonra Los Angeles’a gitmek üzere yollara düşmüştük. Yol üzerinde ise Orange County-Newport Beach, Marina Del Ray ve Long Beach’e uğrayıp bu muhteşem sahilleri de görme şansımız oldu.





Los Angeles’ta Hollywood Bulvarı’na yakın bir butik otelde konakladık. Zaten sabah çıkıp akşam girdiğimiz için otelin temiz ve merkezi olması yeterliydi, tabii fiyatlar da konum dolayısıyla biraz yüksekti.

Los Angeles’a akşam saatlerinde vardığımızdan, ilk olarak ünlü Hollywood Bulvarı’na gidip aç karnımızı Hooters’da doyurduk. (Sanırım Hooters’da yemek yerken önümden Jared Leto geçti!!) Sonrasında Walk of Fame’deki yıldızlara baka baka bulvar üzerinde bir ileri bir geri yürüdükJ Chinese Theater ve Dolby Theater’ı gördük, ünlülerin “özlü” sözleriyle el-ayak izlerinin yer aldığı kaldırımlarda türlü şekillere girerek poz verdik, sokak sanatçılarıyla şakalaştık ve otelimize döndükJ Hollywood Bulvarı’nı nasıl buldunuz derseniz çok da abartılacak bir tarafı yok, genişçe bir cadde, bol ışıklı billboardlar ve kaldırıma kazınmış ünlülerin ismi yazılı yıldızlar var, evet tamam bir kez gidip görülebilir.





İkinci günü Universal Studios’a ayırdık. Tüm atraksiyonlara girmek istediğimizden erkenden yola düştük. Biz 1 günlük “front of the line” biletlerinden aldığımızdan hiç sıkıntı yaşamadık ve kesinlikle Los Angeles’ta geçirdiğimiz en keyifli günü yaşadık. Filmlerin nasıl çekildiğini, kamera arkasını anlatan Studio Tour’dan tutun, Jurassic Parc Ride’a, 3D King Kong’tan, mini bir roller coaster heyecanı yaşatan Revenge of the Mummy’e (ki buna 3 kez falan bindikJ), Special Effects Show’dan, yetenekli mi yetenekli Universal’s Animal Actors’a, en çok beklediğimiz ve kesinlikle beklediğimize değen, ağzımızı açıkta bırakan Waterworld’e kadar pek çok atraksiyonu görme şansımız oldu. Böyle yerlerde zaman nasıl geçiyor hiç anlamıyorsunuz, zamanı ve görmek istediğiniz atraksiyonları doğru bir şekilde planladığınızda bizler gibi eğlencenin maksimum faydasını yakalamış bir şekilde buradan ayrılabilirsinizJ Ayrıca Los Angeles’da daha fazla zamanınız varsa mutlaka Six Flags’e de uğrayın deriz.






Akşam ise Santa Monica’ya yol alıp, yemeğimizi, iskele üzerindeki yine bir Bubba Gump’ta yedik. Nisan sonu olması itibariyle hava hala serindi, Santa Monica sanki sezonu tam açamamıştı. Bu nedenle bir dahaki Amerika gezimizde buraya hem gündüz hem de akşam gelip, cıvıl cıvıl atmosferini tekrar yaşamak istiyoruz.



Üçüncü günü yarım gün alışveriş yarım gün de Malibu, Venice Beach, Santa Monica Beach, Long Beach gibi sahilleri gezmeye ayırmıştık ancak hem alışveriş çılgınlığına yenilmemiz (biz daha yakın olduğu için Citadel Outlet'i tercih ettik) hem de havanın serin olması nedeniyle bu beachlerde denize girme fikrini bir kenara bırakıp sadece dolaşmakla yetindik. Sadece akşamın kör karanlığında ıssız bir halde görebildiğimiz ve aslında çok güzel olduğunu duyduğumuz Venice Beach’i ise gündüz gözüyle görmek bir dahaki gezimizde nasip olur umarızJ

Dördüncü ve maalesef Amerika’daki son günümüzde ise, Lee Dağı’ndaki ünlü Hollywood yazısını görmek üzere Griffith Observatory adındaki rasathanenin oraya gittik, ardından Hollywood Bulvarı’ndaki Madame Tussauds’u gezdik, yine buradaki birkaç mağazaya uğrayıp son alışverişlerimizi yaptık ve Beverly Hills’e gittik. Beverly Hills bildiğiniz gibi bir çok ünlünün ve zengin Amerikalının bahçe içinde muhteşem evlere sahip olduğu bir bölge, alışveriş olarak da Rodeo Drive diye bir caddeye sahip. Her evi tek tek fotoğraflayayım belki arada da birkaç celebrity görürüm gibi bir takıntınız yoksa, bizim gibi sokakları arabayla da gezip, burayı da gördük çok şükür diyerek tatilinizi sonlandırabilirsinizJ






Bizim Amerika maceralarımız böyleyken böyleydi, size de keyifli ve unutulmaz tatiller dileriz. 

17 Haziran 2016 Cuma

Las Vegas’ta Alışveriş ve Amerika’nın En Güzel Şehri San Diego..

Las Vegas’taki son günümüzü Stratoshpere’e çıkmak ve Las Vegas’ın biraz dışındaki North Premium Outlette alışveriş yapmak üzere planlamıştık. Akşam ise San Diego’ya gitmek üzere yola çıkacaktık, ancak gün planladığımız gibi gitmedi ve bazı aksilikler oldu. Otelden geç çıktığımız için  direk alışveriş yapmaya gittik dolayısıyla Stratosphere’e çıkamadık ama başından beri bu yüksek mi yüksek kulenin tepesinden atlayacağım diye tutturan eşim -ben kendimi alışverişe kaptırmışken- kuleden (tabiki yukarıdan bağlı halatlarla) atlayıverdi.J Ben yüreğim dayanmayacağı için izleyemem demiştim zaten o yüzden de gruptaki diğer erkek arkadaşımız gidip kendisini fotoğraflayacaktı ama hepimiz kendimizi alışveriş çılgınlığına kaptırdığımızdan, garibim tek başına adrenalin dolu dakikalar yaşayıp geldiJ

Las Vegas’ta alışveriş olayından kısaca bahsedecek olursak, daha önce Ross’ta kısa bir alışveriş yapmıştık ve burada oldukça uygun fiyata elbise, ayakkabı ve çantalar bulmuştuk. Asıl methini duyduğumuz North Premium Outlet ise oldukça geniş bir alana yayılı ve birçok markanın outlet’leri var, gelmeden önce sitesinden indirimli kuponları bastırabiliyorsunuz, orada da dağıtılan kataloglarda farklı oranlarda indirim kuponları yer alıyor. Amerika’da alışveriş olayı eskiden çok avantajlıymış ancak doların tavan yaptığı son 1-2 yılda TL’ye çevirince acaba değmez mi diyorsunuz. Yine de birçok mağazanın outletinin olması ve indirim kuponları sayesinde, çok da gereksiz şeylere yönelmeden efektif bir alışveriş yapabilirsiniz. Biz de akşam kapanış saatine kadar o mağaza senin bu mağaza benim dolaşıp durduk ve tabiiki San Diego’ya gitmek üzere yola çıkmamız akşam 11’i, varışımız ise sabaha karşı 4’ü buldu! San Diego’daki otelimize vardığımızda resepsiyondaki görevlinin check out mu yapacaksınız demesi ise hiç aklımdan çıkmıyor.J

Las Vegas’ta otelden ayrılmadan beyler gidip Chevrolet Tahoe marka bir araba kiraladı, bu araba, bagajının geniş olması, hem valizleri hem de alışveriş torbalarımızı alabilmesi ve de uzun yolda rahatça uyuma imkanı tanıması açısından özellikle tercihimizdi. San Diego - Las Vegas arası hiç mola verilmezse 4,5-5 saat sürüyor ama biz molalarla ve San Diego’da otelimizi ararken polise yakalanmamız ve ceza yememiz neticesinde ancak sabaha karşı otele vardık. Evet, yalnış okumadınız, Amerika’da trafik cezası yedik arkadaşlarJ Hem de gecenin 3’ünde, oteli bulmak için adresi GPS’e yazmaya çalışırken otobanda aşırı yavaşladığımız için! Polisin sirenleri açarak arkamızdan gelmesi ve bir yandan da “don’t stop here, don’t stop here, go ahead go ahead” diye megafonla bağırması hepimizin yüreğini ağzına getirmedi de değil. Hem de az buz değil tam 350 USD’lik ceza yazdılar ve İstanbul’a döndükten sonra internet üzerinden bu tutarı ödemek durumunda kaldık!

Kiraladığımız Amerikan stayla araba:)

San Diego’ya olaylı ve geç varışımız nedeniyle otelde birkaç saatlik bir uyku ve duş çok iyi geldi. Sabah 10 gibi bu sefer gerçekten :) check out’u yapıp yine düştük yollara. San Diego çok ama çok güzel bir şehir, bir gün Amerika’ya yerleşsem kesinlikle burada yaşamak isterim, zaten Amerikalılar da Sun Diego olarak adlandırdıkları bu şehri Amerika'nın en güzel şehri ilan etmişler.

Viva Las Vegas!!

Günah ve eğlence şehri Las Vegas’a hoş geldiniz!! Daha uçakta, çöl ortasına kurulmuş, bu ışıl ışıl şehri izlerken garip bir heyecan duyuyoruz.J Üstelik 3 saatlik rötar nedeniyle varışımız gece yarısını bulmuş, tüm gün San Francisco sokaklarını arşınlamışız ama hiç mi hiç yorgunluk hissetmiyoruz. Bu da Las Vegas’ta olmanın getirdiği bir enerjiydi sanırım, şimdiden Las Vegasta geçireceğimiz 3 hızlı gün ve gecenin işaretini veriyordu adeta.J

Uçaktan Las Vegas Şehir Manzarası
Las Vegas’a gittiyseniz kesinlikle Strip’teki otellerden birinde kalın. Biz, Las Vegas’ın en güzel oteli seçilen Wynn’in ikizi Encore’da kaldık. Manzarası, süit oda büyüklüğündeki odaları, kumarhanesi, havuzu harikaydı ama en en en güzeli ertesi gün yani Cumartesi gecesi otelin gece kulübündeki David Guetta konseriydiJ) Hemde biletler otelde konaklayan misafirlere sadece 24 USD’dı, bize de bu kadar ucuza David abimizle çılgınlar gibi eğlenmek düştüJ

Wynn ve Encore 

Otelin Kumarhanesi

Las Vegas’a vardığımız gece otele yerleşip biraz oteli keşfettikten sonra taksiyle şehir merkezi olarak geçen Downtown’a gittik. Strip’ten sonraki en ünlü ikinci bölge olan Downtown’da “Fremont Street Experience” olarak adlandırılan bu sokak oldukça hareketli ve cıvıl cıvıl bir eğlence, kumar ve alışveriş merkezi.

Ertesi gün oldukça yoğun bir program bizi bekliyordu. Öncelikle David Guetta için biletlerimizi aldık. Sonra otele çok yakın olan Ross ve Macy’s mağazalarına gidip biraz alışveriş yaptık, tabiki alışveriş yaparken zaman su gibi aktıJ Öğlen saati geldiğinde, otelden bizi alacak olan limuzine binerek Grand Canyon’u helikopterle gezmek üzere yola çıktık. Hem yıllardır görmek istediğim Grand Canyon’u göreceğim hem de helikoptere bineceğim için çok heyecanlıydım ancak sonuç benim açımdan biraz hüsran oldu, çünkü helikopter insanın midesini altüst edebiliyormuş!

16 Haziran 2016 Perşembe

San Francisco

10 gün süren Batı Amerika maceramıza San Francisco ile başladık. THY’nin geçtiğimiz yıl başladığı direk seferlerle San Francisco’ya yaklaşık 10 saatte varmanızın mümkün olduğu bu güzel şehir, insanı kendine hayran bırakıp tekrar tekrar gelme arzusu uyandırıyor. Zaman darlığından dolayı sadece 1 gece kalabildiğimiz San Francisco’ya siz siz olun en az 4-5 gün ayırın.

San Francisco havaalanından merkeze ulaşım BART adı verilen hızlı ulaşım ile çok rahat bir şekilde yapılıyor. Biz, Union Square’de bulunan Kensington Park Hotel’de konakladık ve konumu, havaalanından ulaşımı ve fiyatı nedeniyle çok memnun kaldık. Union Square civarındaki oteller biraz daha pahalı ama şehrin tam merkezinde konaklamak da seyahat sırasında çok kolaylık sağlıyor.

THY’nin direk uçuşuyla gayet rahat bir yolculuktan sonra BART ile yine gayet rahat bir şekilde otele vardık ve Newyork’tan gelen arkadaşlarımızla buluşup hemen gezmeye başladık! İlk durağımız ise, Fisherman’s Wharf ve zil çalan karnımızı doyurmak üzere Pier 39’da bulunan Bubba Gump olduJ Tom Hanks’in Forrest Gump filmiyle ünlenen bu mekanda birçok ve değişik lezzette karidesin tadına bakabilirsiniz. Turistik açıdan oldukça ünlü olan Fisherman’s Wharf ise cafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanlarını da içeren bir oldukça geniş bir alan. Yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan yorgunluk nedeniyle sadece burayı dolaşıp otelimize döndük.



Fisherman's Wharf

Bubba Gump:)













Pier 39
Sabah, San Francisco’nun en önemli simgelerinden nostaljik Cable Car’a binerek San Francisco’nun kendi özgü yokuşlu caddelerinde tur attıkJ Ardından, sahil tarafındaki tipik Amerikan tarzı cafelerden birinde bol kalorili, yumurtalı, sosisli kahvaltımızı da edip, tekrar Fisherman’s Wharf tarafına giderek Golden Gate köprüsü ve Alcatraz Adası’nı göreceğimiz tekne turuna katıldık.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Madrid-Toledo

Madrid-Toledo
İspanya gezimizin son ayağı Madrid ve Toledo’ydu. Oldukça yoğun geçen bir haftalık turun ardından yalnızca iki gün için Madrid'e ve bunun yarım gününü de Toledo’ya ayırabildik.  Tur şirketlerinin düzenledikleri Klasik İtalya, İspanya gibi turlar, bir haftada birçok şehri birden gezdiriyor ve yapılacak organizasyonu sizin için büyük ölçüde kolaylaştırıyor olmakla birlikte, bir şehri yürüyerek keşfetmenin, cafe-restoranlarına, müzelerine, parklarına kafanıza göre gidip oturmanın keyfi çok çok ayrı.
Madrid, İspanya’nın başkenti ve kesinlikle metropol olarak adlandırılabilecek bir şehir. Madrid’in en ünlü caddelerinden biri olan ve birçok filme ve kitaba konu olan Gran Via’da cafeler, restoranlar, otel ve mağazalar yer alıyor. Telefonica ve Edificio Metropolis olarak geçen Metropolis Binası ile en uzun sokağı Calle de Alcala en çok dikkat çeken mekanlar olarak karşımıza çıkıyor.


Gran Via
Yine Madrid’in en ünlü ve en kalabalık meydanı Puerta del Sol turistlerin ve yerli halkın uğrak noktası, birçok cafe, restoran,bar ve otel mevcut. Meydanda yeşillik yiyen ünlü bir Ayı heykeli var tabii önünde fotoğraf çektirmeye çalışan turist kuyruğu da cabasıJ Puerta del Sol’da görebileceğiniz en dikkat çekici yer ise “Casa de Correos” adıyla anılan Saat Kulesi ve önündeki plakada yazılı sıfır noktası. 


Ayı Heykeli
Sıfır Noktası

Puerta Del Sol

Madrid’de gezebileceğiniz bir diğer meydan Plaza Mayor. Yine birçok cafe ve restoranın bulunduğu meydanda sokak sanatçıları da performans sergiliyor. Biz bir akşam burada yemek yedik, Galiçya usulü Ahtapot ve Gazpacho Madrileno yani Madrid usulü soğuk domatesli çorbası çok lezzetliydi.

19 Nisan 2016 Salı

Cordoba-Sevilla

İspanya’nın Endülüs bölgesindeki bu iki şehri, 2013 yılında yaptığımız İspanya turu sırasında gezme fırsatı bulmuştuk.

Cordoba İspanya’nın güneyinde bulunuyor, bu nedenle sonbaharda bile inanılmaz sıcak olabiliyor, kıyafet seçimini rahat ve serin tutan kıyafetlerden yana kullanmanızı öneririz.

Cordoba’yı daracık sokakları, avluları, renkli dükkanları ve tabii ki muhteşem cami-kilisesi Kurtuba Camii nam-ı diğer Mezquita ile hatırlıyoruz. Uzun yıllar Endülüs Emevilerinin egemenliğinde kalan bu şehre bu egemenliğin en önemli sonucu olarak birçok camii ile birlike Kurtuba Camii miras kalmış, bu Camii, aynı zamanda Unesco Dünya Mirası listesinde yer almaktaJ Kurtuba Camii- Mezquita dünyanın en büyük ve en eski camilerinden biriymiş, genelde kiliselerin camiilere dönüştüğüne tanık olduğumuzdan bu sefer bir camiinin kiliseye dönüştürülmüş olması bize oldukça ilginç geldi. Yapı gerçekten çok etkileyici, dış cephesi yıpranmış görünse de, içerisindeki heybetli sütunları, duvar ve tavan işlemeleri, şapelleri, kraliyet taçlarının sergilendiği küçük salonu ışıklandırma ile birleşince insanda hayranlık hissi uyandırıyor!  
Mezquita-Kurtuba Camii

Mezquita Bahçesi
Mezquita'daki Şapellerden Biri









Yel Değirmeni
Mezquita’dan sonra Cordoba’nın dapdar sokaklarıyla ünlü Yahudi mahallesinde gezintiye çıkabilir, küçücük hediyelik eşya dükkanlarını ziyaret edebilir, beyaz badanalı, mavi kapılı küçük evleri fotoğraflayabilir, geniş avlulara sahip restoran ve cafelerde birşeyler yiyebilirsiniz.

12 Mart 2016 Cumartesi

Viyana

Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda üst üste birkaç yıl Dünyanın en yaşanabilir şehri seçilen Viyana’daydık.  Viyana her yerinden sanat fışkıran bir şehir, sürekli yaşayan, cafeleri, sarayları, müzeleri, tarihi yapılarıyla çok hareketli, gerçekten yaşanılası bir yer. Size tavsiyemiz merkezi bir yerde konaklamanız ve Viyana’yı çoğunlukla yürüyerek gezmenizJ Biz Graben ve Kartner caddelerine yürüyerek 5 dk mesafedeki Singerstrasse 21/25 Apt. adlı apart otelde kaldık. Odalar oldukça geniş ve temizdi, diğer otellere göre biraz daha fazla ücret ödüyorsunuz ama değiyor, odada buzdolabı, mikrodalga fırın, ankastre ocak, tabak-çanak, tencere-tava da mevcut, dilerseniz otelin karşısındaki marketten alışveriş yapıp yemeğinizi bile pişirebilirsiniz.
Uzakta Hofburg Sarayı
Aziz Stephan Kilisesi




Veba Anıtı

Viyana’daki ilk akşamımız, varışımızın geç saati bulması nedeniyle kısa bir Graben-Kartner caddeleri turu sonrasında Graben caddesindeki bir cafede son buldu. Ertesi gün ise erkenden kalkıp Hallstatt’a gitmek üzere Westbahnof’a gittik. Hallstatt yazımızı ayrıca okuyabilirsiniz.. http://bicantaikibilet.blogspot.com.tr/2015/11/hallstatt.html

Viyana’daki 3. Günümüz oldukça yoğun bir şekilde geçti. Önce Avusturya’nın Osmanlı Hanedanı sayılan Habsburg Hanedanı’nın yazlık sarayı Schönbrunn Sarayı’nı ve bahçelerini gezdik, ardından da müze olarak kullanılan aşağı ve yukarı Belvedere Saraylarını.

19 Kasım 2015 Perşembe

Hallstatt

Hallstatt…

Zamanın durduğu, eşsiz göl manzarasında dünyayı unuttuğunuz rüyalar köyü Hallstatt’a hoş geldiniz!! Unesco Dünya Mirası listesindeki bu gerçek üstü köye Viyana gezimizden bir gün çalıp gittik, trenle gidiş 3,5 saat- dönüş 4 saat sürmesine rağmen kesinlikle değdi!!

Hallstatt Motorla Karşıya Geçerken
Hallstätter gölü kıyısında yer alan bu şirin, küçük köyde dünyanın en eski tuz madenleri olduğunu öğrenince çok şaşırdık.  Tarih öncesi çağlardan kalma tuz üretimi ile bilinen Hallstatt’ta dağların 350-400 metre içerisine kurulu tünellerdeki binlerce yıllık  tuz madenlerini ziyaret etmek çok ama çok ilginç bir deneyimdi.
Hallstatt aslında Salzburg’a daha yakın. Bizim gibi Viyana’dan Hallstatt’a ulaşmak için en iyi ulaşım seçeneği ise tren.  Trene Westbahnhof’tan binip Attnang Puchheim istasyonuna kadar gidip ordan Hallstatt’a giden trene aktarma yapıyorsunuz. Gidiş dönüş tren bileti iki kişi 192 euro tutuyor. Hallstatt istasyonunda indikten sonra tren saatlerine göre hareket eden motorlarla karşı kıyıya geçiyor, geçerken de Hallstatt’ın eşsiz manzarasını fotoğraflama şansı buluyorsunuz.

Muhteşem Göl Manzarası

Hallstatt’ı günübirlik ziyaret ediyor olduğumuzdan, zamanımız kısıtlı olunca hızlıca Tuz Madenleri ziyaretini gerçekleştirmek istedik ancak madenlere ulaşmak biraz zahmetliJ Öncelikle dimdik bir yamaca teleferikle çıkıp, indikten sonra da yokuş yukarı yürümeye devam ediyorsunuz. Tepeye ulaştığınızda hava oldukça soğuk olmasına rağmen Hallstatt’a tepeden bakmak muhteşem bir his.

23 Eylül 2015 Çarşamba

Rodos,Mikonos,Santorini..

İki yaz evvel, ETS Tur’un klasikleşen Rodos-Mikonos-Santorini turunu katıldık..Yunan adaları deyince ilk akla gelen bu adaları kısaca görme fırsatımız oldu böylelikle..Aslında Thassos’tan başlayıp, Zakinthos, Siros, Paros, Milos, Naxos şeklinde bir tur yapmak da planlarımız arasında ama şimdilik bu üç güzel adada neler yaptık onları anlatalım..
Çeşme’deki Ulusoy Limanı’ndan kalkacak Aegean Paradise isimli gemiye binmeden önceki 4-5 günü her yıl olduğu gibi Çeşme’de geçirdik, yolculuk günü geldiğinde ise büyük bir heyecanla gemimize bindik. Kalabalığa rağmen organizasyonun gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim, ETS çalışanları gayet güleryüzlü ve yardımseverdi turumuz boyunca.


Çeşme Limanı

Gemideki ilk gün ve gece klasik tanışma partisi, çeşitli animasyon gösterileri ve akşam yapılan “White night” konseptli eğlence ile devam etti. Bu tarz gemi turlarına katılanlar bilirler, herşey dahil otel konseptindeki gibi sabah-öğle-akşam yemeklerini gemideki açık büfeden yiyip, haricen içtiğiniz içecekler, yaptırdığınız masaj vs. içinse çıkışta ücret ödüyorsunuz.

Sabah uyandığımızda ise Rodos’a varmıştık ve gruplar halinde seçilen tur içeriğine göre (dileyen tamamen kültür turu yapıyor dileyen de ilerleyen saatlerde beachlerde vakit geçirebileceği bir program seçebiliyor) gemiden inip turumuza başladık. İlk durak Mandraki Limanı. Daha önce burada Dorlar tarafından yapılmış dünyanın yedi harikasından biri olan ünlü Rodos Heykeli yer almakta, heykelin iki ayağının bulunduğu noktalara temsili geyik heykeli dikmişler. Hipokrat meydanı da bir kilise, çok sayıda cafe ve küçük dükkanlardan oluşan genişçe bir meydan.

I Amsterdam!!

Amsterdam... İlk yurtdışı seyahatimi gerçekleştirdiğim şehir olması sebebiyle her zaman ayrı bir yere sahip olacak bende. Eski şirketimin düzenlediği yurtdışı eğitimi için kalabalık bir grupla gittiğimiz Amsterdam’da eğitim sonrası harika bir 4 gün geçirdik.
Eğitim Güney Hollanda’daki Noordwijkerhout şehrindeydi, bu nedenle Schipol havaalanından kiraladığımız taksilerle yaklaşık 1 saatte bu şehre vardık. Biraz etrafı turlayıp çok da gezecek bir yer olmadığını öğrenince, otobüsle Den Haag’a (Lahey) gitmeye karar verdik. Lahey bildiğiniz gibi Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası kurumların bulunduğu şehir. Bize azcık kasvetli geldi, yine de akşamüstü saatinde nehir kenarında bulduğumuz cafede oturup birşeyler içmek ve Avrupa havası solumak hoştu:)


Den Haag

Noordwijkerhout’da geçen 4 sıkıcı günün ardından nihayet Centraal Station’dan Amsterdam’a giriş yaptık veee eğlenmeye hazırdık:) Kalabalık bir grup ve mümkünse kafa dengi insanlarla gitmenizi tavsiye edebileceğim Amsterdam’da yapılacak çok şey var.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Cunda Adası

Cunda'ya ilk kez 2012 yazında gitmiş ve 2 gün geçirmiştik. Bu yıl da 4 günlük kısa bir tatil yapmak üzere yolumuz düştü.. Daha önce kaldığımız Ziya Bey Konağı, muhteşem kahvaltısı, her biri ayrı bir zevkle döşenmiş odaları ve güler yüzlü işletmecileriyle çok keyifli iki gün geçirmemize vesile olmuştu..Bu yıl da yeni açılan ve yine güler yüzlü sahipleri olan Nefes Otel'de konakladık. Deniz manzaralı ferah odaları, her sabah ayrı bir spesiyal hazırladıkları kahvaltıları ve hoş sohbetleriyle Nefes Otel çalışanları da kısa tatilimizi bizim için unutulmaz kılan unsurlardan biriydi.
Odadan Cunda manzarası

Cunda'da denize girmek için belirli plajlar var. Bizim gibi araçla geldiyseniz her gün farklı plajlara da gidebilirsiniz. Çataltepe, Arkadeniz, Patriça plajları en bilinen plajlar. Çataltepe'nin denizi dalgalı ve yosunlu olabiliyor. Kampçılar tarafından çok tercih edilen Ada Camping'e de gidebilirsiniz. Biz 2012'de geldiğimizde de gittiğimiz, Ada Camping'in hemen yanındaki Su Kaydırakları Cenneti'ne (Mocamp) gittik. Deniz aynı deniz, huzur aynı huzur, üstelik akşamüstü esmeye başlayan rüzgarda uyumanın keyfi paha biçilemezdi!! Daha sonraki gün Patriça koyundaki Minas Beach'i denemeye karar verdik ve sakinliği ve güleryüzlü hizmeti nedeniyle o kadar memnun kaldık ki ikinci günümüzü de burada geçirdik..

5 Ağustos 2015 Çarşamba

Valencia

Büyük İspanya turumuzun ikinci durağı, yaz mevsiminde deniz tatilcilerinin akınına uğrayan Valencia'ydı.Söylenenlere göre Haziran-Eylül arası aylarda sahil şeridindeki otellerde yer bulabilmek için yıl öncesinden rezervasyon yaptırmak gerekiyormuş. Biz sezon dışı bir tarihte gittiğimiz için geniş plajlarında, sokak sanatçılarının eserlerini görmekle ve şehrin keyfini çıkarmakla yetindik.

Kum ile Yaratılan Şaheser

Valencia, İspanya'nın 3. büyük şehri olarak geçiyor. Hem tarihi dokusu hem de modernleşme çabası ile aslında arada kalmış bir şehir.
İlk görülecek yerler arasında Iglesia Catedral/Le Seu/Saint Mary's Cathedral ve bilinen adı ile Valencia Katedrali geliyor. Mimari olarak muhteşem bir yapı olan bu katedral 1262 yılında Cami olarak inşa edilmeye başlanmış ancak yapımı tamamlanmadan Kilise'ye çevrilerek 1425 yılında tamamlanmıştır. Bu katedrali meşhur kılan özelliği ise Hz. İsa'nın "Son Akşam Yemeği"nde kullandığı kutsal kase'nin içindeki bir şapelde muhafaza ediliyor olması.


Valencia Katedrali

Daha sonra şehrin tarihi kısmı olan ve El Carmen olarak isimlendirilen merkezinde bir gezinti yapıyoruz. Özenle korunan surlar, tarihi kapılar ve binalar içerisinde kendinizi kaybetmeniz çok olası. Bizim gibi ekip ile gezmek zorunda değilseniz bu tarihi bölgeyi faytonla gezerek, tarihin içinde tamamen kaybolabilirsiniz.

Pisa,San Gimignano ve Siena...

Roma-Floransa turumuzun son gününde extra olarak düzenlenen Pisa-San Gimignano-Siena turuna katılmaya ve hızlandırılmış da olsa buraları görmeye karar vermiştik. İyi ki de öyle yapmışız, hepsi de ayrı ayrı görülmesi gereken ve kendilerine özgü,buram buram tarih kokan yerler.

İlk durağımız olan Pisa’dan bahsedecek olursak, İtalya’nın Toskana bölgesinde bulunan Pisa’da, ünlü eğik Pisa Çan Kulesi, Pisa Katedrali ve Vaftizhanesinin birlikte yer aldığı “Piazza del Duomo” ya da diğer adıyla “Piazza dei Miracolide” (Mucizeler Meydanı)  Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde bulunmaktaymış. Bizim gezdiğimiz gün inanılmaz bir yağmur yağdığından meydanda sıralanan hediyelik eşya stantlarında fazla vakit kaybedemeden, Pisa Katedralini ziyaret edip, Pisa Kulesi önünde -alışıldık Kuleyi itermiş gibi yapan insan modeli pozlarını vermeden- normal normal fotoğraf çektirip kendimiz en yakındaki cafe’ye atıp birer kahve söyledik ve kurumaya çalıştık. Zaten Pisa’ya normalde de yarım günden fazla zaman ayırmaya gerek yokmuş.


Pisa Katedrali ve Pisa Kulesi
Vaftizhane
Pisa’da sonrak durağımız San Gimignano, Toskana bölgesinde Siena’ya bağlı ve tam bir Ortaçağ kasabası görünümüne sahip. Etrafı surlarla çevrili bu kasabanın geniş kapısından içeri adımınızı attığınızda bambaşka bir zaman dilimine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz.

Floransa

İtalya'nın sanat şehri Floransa, tekrar tekrar gitmekten hiç usanmayacağımız, mimarisiyle her zaman bizi büyüleyecek olan bir şehir..4 günlük Roma-Florasa turumuzun belki de en hayran hayran dolaştığımız günüydü Floransa'da geçirdiğimiz gün. Tur otobüsü bizi ilk olarak Michelangelo Tepesi'ne götürdüğünde uzaktan görünen o eşsiz şehir silüeti bizi büyüledi. Sonrasında eski Floransa denilen bölgede yaptığımız gezintide Palazzo Vecchio, Signoria Meydanı, Michelangelo, Galileo, Machiavelli gibi isimlerin mezar yeri olan Santa Croce Bazilikası, Vecchio Sarayı, Ponte Vecchio, Piazza Della Republica, Uffizi Müzesi ve tabiki de hayranlığımızın tavan yaptığı Santa Marie Del Fiore Katedrali ve Vaftizhanesini (Baptiseria) gezdik.

Arno Nehri ve Ponte Vecchio
Michelangelo Tepesi

Santa Croce Bazilikası
Arno Nehri kıyısından yürüye yürüye Eski Köprü anlamına gelen Ponte Vecchio'ya ulaştık. Floransa'nın en meşhur bu köprüsünde birçok hediyelik eşya dükkanı bulunmakta. Buradan yine yürüyerek Piazza della Signoria'ya ulaştık. Bu Meydanda Neptün havuzu ve Neptün heykeli yer alıyor.

Napoli-Pompei

İtalya turumuza Roma’dan sonra Pompei ile devam ettik. Pompei, İtalya’nın Campania bölgesinde Napoli’ye bağlı ve buraya yakın bir antik şehir. MS 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu oluşan kül yağmurunun altına gömülerek yok olması ve yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp konumda olması, Pompei’yi bizim gözümüzde hayli ilginç kılıyordu. Bu nedenle İtalya'daki ikinci günümüzü extra olarak düzenlenen bu tura ayırdık.  

Pompei’de dolaşırken kazılarda bulunan birçok eşyanın yanı sıra,  yemek yerken, yıkanırken ya da uyurken taşlaşmış, küller altında kalmış insanları görebiliyorsunuz. Ayrıca şehri gezerken, yolları, yapılan evleri, çeşmeleri, hamamları, antik tiyatroyu görünce Pompei’nin zamanında ne kadar gelişmiş ve zengin bir şehir olduğunu farkediyorsunuz. Hakkında farklı rivayetler bulunan, suç ve günah şehri (genelevleriyle meşhur bu şehirde genelevlerin duvarlarında çeşitli pozisyonlarda cinsel ilişkileri tasvir eden resimler mevcut) Pompei’nin Tanrı’nın gazabına uğradığına dair söylentilere çok da kulak asmayın. Pompei, sizi binlerce yıllık medeniyetiyle farklı bir zaman dilimine götürecek. 

Kazılarda ortaya çıkanlar
Pompei Evleri
Taşlaşmış İnsanlardan biri

Pompei Giriş 

Pompei’nin ardından Napoli’ye gittik. Napoli, Roma ve Milano’dan sonra İtalya’nın 3. büyük şehri olup, tarihi şehir merkezi Unesco Dünya Mirasları listesinde yer almaktadır.