Paris, Ahh Pariss!!

Paris, ahh Pariss!! Bu şiirsel başlığı hakeden bir şehir gerçekten de Paris..Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel..Paris'te geçirdiğimiz süre boyunca, sabah erkenden otelden ayrılıp, gece yarılarına kadar sokaklarında dolaştık, yemek yedik, bahçelerinde dinlendik, sanat eserlerini, müzelerini gördük, her anını dolu dolu yaşadık Paris'in. Haziran başında yaşadığımız 4 gece 5 günlük Paris maceramızı paylaşmaya geldi şimdi de  sıra..Hem çok fazla yer gezdiğimizden hem de ayrı ayrı yazılmayı hak ediyor olmasından dolayı Paris yazısı vol.1-2-3 şeklinde sizlere sunulacak:)

Paris için biletlerimizi Pegasus'tan almıştık. İki kişi gidiş dönüş 1.300TL gibi bir fiyata geldi. Otel için de uzun araştırmalardan sonra ETS Tur'un internet sitesinden seçtiğimiz Regina Opera Otel'i tercih ettik. Otel, 11 bis rue de Mazagran, Ile-de-France adresinde, yani Paris'in merkezinde Grand Bulvarı ve tiyatro bölgesinde Galeries Lafayette'e, çeşitli restoran ve cafelere yürüme mesafesinde yer alıyor. Otel için de 4 gece 5 gün toplam 1.490 TL ödedik. Odalar küçük ama temizdi, kahvaltı içinse kruvasan ve kahve dışında bir beklentimiz olmadığından hayal kırıklığı da yaşamadık:) Otelden hemen çıkıp 5 dk yürüyünce hem Bonne Nouvelle hem de Strasbourg-Saint Denis metro istasyonlarına varıyor olmamız çok iyi oldu, çünkü en çok bu iki hat üzerindeki M8 ve M4 hatlarını kullandık. Zaten metro hatlarını çözdükten sonra Paris'te her yere kolaylıkla gidebiliyorsunuz.

Paris'e gitmeden mutlaka bir gezi planı çıkarmanızı öneririz, özellikle de bizim gibi vaktiniz kısıtlıysa ve 1 gününüzü de Disneyland için ayırmak istiyorsanız, planlı programlı olmanız şart:) Biz gitmeden önce hem gezip görmek istediğimiz yerleri belirledik hemde bu yerlerin birbirlerine yakınlığını-uzaklığını dikkate alarak bu 5 günümüzün rotasını planladık. Evet çok yorulduk, yürümekten, ordan oraya gitmekten ayaklarımız su topladı ama değdi!

1.Gün - 07.06.2014 Cumartesi

Gelelim ilk günümüze.. Paris'e uçuşumuz 14:55'teydi, 17:45 gibi Orly havalanına indik. Valizimizi aldıktan sonra, havaalanı içerisindeki danışma noktalarından birinde hem Museum Pass'imizi, hem 2 adet 10'luk metro biletlerimizi, hem de Disneyland biletlerimizi alıp büyük bir işi baştan halletmiş olduk:) Havaalanından çıkıp şehir merkezine gitmek üzere, Terminal 3'ün önündeki Orly Bus'a binerek son durak olan Denfert-Rochereau istasyonunda indik ve M4 hattıyla Strasbourg-Saint Denis'e istasyonuna kadar gidip buradan 5 dk mesafede olan otelimize zor da olsa vardık. Zor da olsa diyoruz, çünkü anlayamadığımız bir sebepten ötürü- tüm anonslar Fransızca yapılıyor ve metrodaki görevliler İngilizce bilmediklerinden pek yardımcı olamadılar- her bir istasyonda 10'ar dakika bekledik ve sondan bir önceki istasyona geldiğimizde bizi metrodan indirdiler ve başka bir trene aldılar. Böylece totalde 25-30 dakikada ulaşabileceğimiz mesafeyi 1 saate yakın bir zamanda almış olduk. Otele vardığımızda saat 20:00 olmuştu. Yorulmuş olsak da, bu tabikide bizi yıldırmadı ve eşyalarımızı bırakıp, üstümüzü değiştirdikten sonra attık kendimizi sokaklara:) Yürüye yürüye Galeries Lafayette'e oradan da Concorde Meydanı'na vardık. Yolumuz üzerinde ve ara sokaklara girip çıkarak Opera Meydanı ve binası, Madeleine Kilisesi, Grand Palais (Büyük Saray), Petit Palais (Küçük Saray), Palais Garnier ve Palais Royal'i görüp fotoğrafladık.

Concorde Meydanı

Madeleine Kilisesi


Opera Binası

Concorde Meydanı'ndan dümdüz devam ettiğimizde meşhuur Champs Elysees caddesine vardık. Bu cadde, her iki tarafında cıvıl cıvıl mağazaların, lüks markaların, çok çeşitli restoranların yer aldığı çok geniş bir cadde, her daim kalabalık, her daim canlı, hayat dolu! Caddenin sonunda Charles de Gaulle Meydanının ortasında yer alan Arc de Triomphe yani Zafer Takı'nı da gördükten sonra zil çalan karnımızı doyurmak üzere cadde üzerindeki Chez Clément'e oturduk. Garsonların inanılmaz kibar ve yardımsever olduğu bu restoranın ününü Paris'e gelmeden de duymuştuk. Burada ördek eti ve steakten oluşan harika bir akşam yemeği-içecek ve tatlı veya salata ile menü şeklinde sunuluyor- yemiş olduk. Yemekten sonra, içtiğimiz leziz şarabın da vermiş olduğu tatlı rehavetle Champs-Elysees caddesinden ağır ağır otelimize doğru yürümeye başladık.

Arc de Triomphe

Champs Elysees

2. Gün - 08.06.2014 Pazar

İkinci gün kendi kendimize yaptığımız tur programı hayli yoğundu:) Sabah erkenden uyanıp kahvaltımızı ettikten sonra Bonne Nouvelle'den M8 hattına binip Concorde Meydanında indik ve Jardins de Tuileries içerisinden geçerek Louvre Müzesi'ne ulaştık. Louvre Müzesi pazartesi günleri kapalı, diğer müze ve katedrallerin de açık olduğu günlere dikkat ederek gezinizi planlamakta fayda var.  Louvre'da daha önceden görmek istediğimiz önemli eserlerin bulundukları katları işaretlediğimizden, içeri girdikten sonra danışma bölümünden bir kitapçık alıp kat planlarına göre dolaşmaya başladık. Louvre'a girişte Museum Pass'i gösterdiğimiz için hiç sıra beklemedik. Louvre Müzesi toplamda 4 kattan ve 3 kanattan oluşuyor. Her katta ve kanatlarda görmenizin tavsiye edildiği önemli eserler kitapçıkta işaretlenmiş. Tabiki meşhur Mona Lisa tablosu müzenin en ama en kalabalık noktasıydı. Bunun dışında biz heykellerin ve Mısır eserlerinin bulunduğu bölümlere bayıldık. Tabi her esere doya doya bakamıyorsunuz hem zaman kısıtımız olduğundan hem de müze gerçekten çok kalabalık olduğundan bazı eserlere uzaktan bakarak bazılarını da şöyle bir  fotoğraflayıp geçmek zorunda kaldık. Buna rağmen 3,5 saat sürdü tüm bölümleri gezip görmemiz.
Louvre Müzesi

Mona Lisa

Louvre Müzesi'nden çıktığımızda hem dolaşmaktan yorgun düşen bacaklarımızı dinlendirmek hem de zil çalan karnımızı doyurmak için Jardins de Tuileries'in hemen dışındaki büfeden sandviçlerimizi kapıp bahçede gölge altında bulduğumuz sandalyelerde hem karnımızı doyurduk hem de dinlendik.

Jardins De Tuileries


Verdiğimiz kısa  molanın ardından, Musée d'Orsay (Orsay Müzesi)'a doğru yürümeye başladık. Bu arada 2. günün planını yaparken birbirine yakın ve yürüme mesafesindeki yerleri bir arada gezme şeklinde bir plan yaptığımız için hem zamanımızı efektif bir şekilde kullanmış hem de çok yorulmamış olduk. Orsay'a doğru yürürken Pont Des Invalides köprüsünden geçerek dümdüz yürüdüğümüzde karşımıza Les Invalides anıtı çıktı. Orsay için biraz fazla yürüdüğümüzü farkettik ama gelmişken burayı da görmüş olduk.

Les Invalides
Orsay Müzesi de Seine Nehri'nin sol yakasında bulunan bir devlet müzesi. Eskiden bir tren garıyken sonra müzeye çevrilmiş, daha çok Fransız ressamların  (Monet, Renoir, Cezanne gibi) koleksiyonuna sahip. Bunun dışında heykeller, mobilyalar ve fotoğrafları da görebilirsiniz.

Gustave Courbet-Ornans'ta Cenaze (1849-1850)


d'Orsay Müzesi'nden çıktıktan sonra yine Seine Nehrini sol tarafımıza alarak yürümeye başladık, bir sonraki durağımız Paris'in aşıklar köprüsü Pont Des Arts'dı. Burada girişte satılan kilitlerden alıp üzerine sevdiğinizle isimlerinizin baş harflerini vs. yazıp köprüye asıyor, anahtarını da Seine Nehrine atıyorsunuz.  Modaya uyup bizde yaptık ama İstanbul'a döndükten sonra iş arkadaşlarımızdan biri tam da bizim köprüde bulunduğumuz akşam üstü saatlerinde aşırı yüklemeden dolayı köprünün bir kısmının çöktüğü yönünde haberler çıktığını söylediler!! Valla biz birşey yapmadık:))

Pont Des Arts
Pont Des Arts üzerinden bir süre Seine Nehri üzerindeki Ile de la Cité adasını izledik, fotoğraflarımızı çektik ve Notre Dame Katedrali'ne doğru yola çıktık.  Bu bölgede ayrıca Saint Chapelle, Palais de Justice, Conciergerie gibi önemli yapıları da gezdik. Notre Dame Katedrali, girişinde uzun kuyrukların olduğu dünyaca ünlü bir katedral. İçerden de dışardan da bakılınca çok etkileyici bir mimariye sahip bu katedral Meryem Ana'ya ithafen isimlendirilmiş. İçerisi çok kalabalıktı ve ayin vardı, bir süre durup hiçbir şey anlamasak da Fransızca duaların lirik melodisini dinledik, duamızı ederek kiliseden çıktık.

Notre Dame Katedrali

Notre Dame'dan çıktığımızda saat 17:30 olmuştu. Hemen Saint Chapelle'e doğru yola çıktık, çünkü bu kilisenin 18:00'de kapanacağını öğrenmiştik. Saint Chapelle'de yine etkileyici bir mimariye ve çok güzel vitraylara sahip ama kilisede restorasyon çalışmaları devam ediyordu.Yine de bir süre içinde dolanıp, güzel vitrayları fotoğrafladıktan sonra çıkıp giyotine giden mahkumların tutulduğu hapishane olan Conciergerie'yi de dışardan fotoğrafladıktan sonra otelimize döndük.

Saint Chapelle'in muhteşem vitrayları


Otelde bir süre dinlenip, üzerimizi değiştirdikten sonra Eiffel Kulesi'ne gitmek üzere yola çıktık. Paris'te hava yazın 21:30'a doğru karardığından Eiffel Kulesi'ni hem hava aydınlıkken hem de karardıktan sonraki muhteşem ışık şovuyla görme şansına sahip olduk. Eiffel Kulesi ziyaretimizi ve Paris'teki diğer günlerimizi vol.2 ve vol. 3 şeklinde diğer yazılarımızda sizlerle paylaşacağız.

Şimdilik herkese keyifli günler dileriz.

Hoşçakalın,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder