Kütahya'daki ilk durağımız ünlü Germiyan Sokağı oldu. Bu sokak, 19.yy'da Anadolu konut mimarisinin örneklerini taşıyan Kütahya evlerinin aslına uygun olarak yaşatıldığı bir sokak. Sokaktan içeri girdiğinizde bir anda zamanda yolculuk ederek o döneme geçiş yaptığınız hissiyatını veriyor. İki-üç katlı, Anadolu ahşap mimarisinin örneklerini taşıyan cumbalı konakların bir kısmı otele bir kısmı restorana, bir kısmı da galeriye çevrilmiş. Sokakta dolaşırken, kafamızı uzattığımızda muhteşem çini eserlerin sergilendiğini gördüğümüz bir açık kapıya rastladık. Burası ömrünü İznik çiniciliğine adamış çini sanatçısı Yaşayan İnsan Hazinesi ödüllü Mehmet Gürsoy'un eserlerini sergilediği Mavi Konak imiş.Biz de içeri girip hem Mehmet Beyle tanışmak hem de her biri birbirinden güzel eserlerini seyredip fotoğraflamak, sevdiklerimize ufak armağanlar almak istedik. 2 katlı bu ahşap konağın her yerinde İznik ve Kütahya çiniciliğinin seçkin örneklerini görebiliyorsunuz. Anneannem de zamanında Kütahya'da çini fabrikasında çalıştığından, el emeği göz nuru birkaç parça hatırası annemin evinde baş köşede durmaktadır. Benzer çalışmaları, vazoları, kadehleri, kuşları ve daha bir çok güzel eseri burada da görmek bizi duygulandırdı, Mehmet Bey'in yaşamından, başarılarından ve çalışmalarından da çok etkilendik. Fotoğraflarımızı çekip, alışverişimizi yaptıktan ve Mehmet Beyle hoş beş ettikten sonra buradan çıkıp Kütahya Kalesi'ne gitmek üzere yola çıktık.
Tarihi Germiyan Sokağı |
Kütahya Kalesi, Bizanslılardan kalma 3 bölümden meydana gelen ve şehre hakim tepede yer alan bir kale. Kütahya şehrinin ilk kurulduğu yer olduğu tahmin edilen bu tepe üzerinde bir iç kale, hisar ve Osmanlı döneminde eklenen 3.bir kısımdan oluşmakta imiş.
Ayrıca, kale Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanlı ve Osmanlı dönemlerinde varolmasına rağmen, hiç bir döneme ait kitabede yer almamakta imiş.Biz tarihini pek bilmiyorduk, şehir manzarasına bakmak ve fotoğraf çekmek için çıktık, bu bilgileri gelince araştırıp öğrendik:)Kaleyi gördükten sonra yine tepede yer aldığı söylenen çay bahçesinde birer çay içelim dedik ama herhangi bir çay bahçesinden eser yoktu:) Bu nedenle Kütahya gezimize son verip, Eskişehir'e doğru yola çıkalım artık dedik.
Kütahya Kalesi |
Eskişehir'e yaklaşık 1,5 saatte vardık, otelimize gitmeden, ufak bir şehir turu atalım dedik ve direk Odunpazarı'na gittik. Yine 19.yy mimarisinin örneği olan kıvrımlı,dar yolları,ahşap süslemeli, bitişik düzenli cumbalı evleri ile tarihi bir yolculuğa çıktığınız izlenimi veren Odunpazarı'nı dolaşıp, el sanatlarının en güzel örneklerinin sergilendiği dükkanlara girip çıktık. Devamında ise Atlıhan Lületaşı El Sanatları Çarşısına gidip lületaşından yapılma el emeği pipolar, tablalar, biblolar, yüzükler, kolye uçları gibi çok çeşitli ürünlerin sergilendiği dükkanlara girip çıktık...
Odunpazarı |
Atlıhan Çarşısı |
Artık akşamüstü olmuştu, bizde otelimize gidip check-in yapıp azcık dinlenelim dedik. Otelimiz Porsuk Nehri etrafındaki cafe ve restoranlara yürüme mesafesindeki SRF oteldi. Çalışanları güleryüzlü ve yardımsever, odalar geniş ve temiz, kahvaltısı ise gayet güzel olan otelin gecelik fiyatı da uygun. Otele yerleşip yorgunluğumuzu attıktan sonra acıkan karnımızı doyurmak ve Porsuk Nehrinin ışıklandırılmış akşamki halini görmek üzere tekrar yola çıktık. Porsuk Nehri akşam ışıkları, iki kenarına serpiştirilmiş cafe ve restoranları ve cıvıl cıvıl kalabalığı ile hayli hareketli. Ayrıca nehir üzerine belli mesafelerde inşa edilen küçük köprüler manzaraya ayrı bir güzellik katıyor. İlk akşam için tercihimiz hem italyan hem de Çin mutfağını bünyesinde barındıran Sempre Restoran oldu. Cuma ve Cumartesi akşamları eski Türkçe ve yabancı şarkılardan oluşan repertuarı ile bir grup sahne almaktaymış, böylece hoş bir müzik eşliğinde leziz yemeklerimizi yeme şansına sahip olduk. Özellikle yediğimiz mermerde bonfileyi de tavsiye ederiz:)
Pazar günü içinse programımız öncelikle Çağdaş Cam Sanatları Müzesi ziyaretiyle başlıyordu. Cam Sanatları Müzesi, cam sanatçılarının eserlerini sergilemek üzere, Odunpazarı Evleri Kent Müzesi kompleksinde açılmış olup, Türkiye'nin ilk cam sanatları müzesidir. Yerli ve yabancı cam sanatçısının eserlerini görmek bizim için çok ilginç bir deneyimdi, Sonrasında ise Eskişehir belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen'in Eskişehir'e kazandırdığı yine Türkiye'nin ilk örneği olan Balmumu Müzesini gezip, yerli ve yabancı kişilere ait balmumu heykellerini gördük. Ardından gezimize Porsuk Nehri üzerinde yapılan tekne turu ile devam edip, iyice acıktıktan sonra meşhur Çiğbörekçi Papağan'a gittik. Kapıda uzun kuyrukların yer aldığı bu çiğbörekçi gerçekten ününün hakkını veriyor. Zor da olsa bir masa bulabildik ve tabi ki çiğböreklerimizi afiyetle mideye indirdik:)
Cam Sanatları Müzesinden bir eser |
Balmumu Heykel Müzesi |
Çiğbörekçiden sonra Tülomsaş'ın (Türkiye Lokomotif ve Motor San. A.Ş.) bahçesinde bulunan ve Türkiye'de üretilen ilk yerli otomobil olan Devrim arabasını görmeye gittik. Burada yer alan Devrim arabası Koç Müzesinde bulunan arabayla birlikte geriye kalan 2 arabadan biri. Buradakini farkı çalışır durumda olması, hatta bekçi arabayla bahçede gezinti yapıldığını söyledi:) Devrim arabasını da fotoğrafladıktan sonra Eskişehir'in tarihi hamamlarında bir hamam keyfi yapalım istedik. Ancak bayramın 1. günü olması nedeniyle tüm hamamlar kapalıydı:( Bu keyfimizi bir sonraki geziye erteleyip, yorulan annelerimizi dinlendirmek üzere otele döndük. Akşam da yine Porsuk Nehri kenarındaki cafelerden birinde yemeğimizi yiyip kahvelerimizi içtik ve günü yorgun ama mutlu bir şekilde sonlandırdık:)
Porsuk Nehri |
Devrim Arabası |
Pazartesi dönüş vaktimizdi, otelden çıkışımızı yaptıktan sonra yol üzerinde yine görmeyi çok istediğimiz Bilim Kültür ve Sanat Parkı'na uğrayıp öyle yola çıkalım dedik. Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı olarak da geçen bu devasa yeşil alanda, restoran ve kafeler, Disneylanddakine benzer bir Masal Köşkü, Uzay Evi, Sualtı Dünyası, Amfi Tiyatro, Bilim Deney Merkezi, Korsan Gemisi, ve henüz tam olarak açılmamış olan hayvanat bahçesi gibi bir çok bölüm mevcut. Neredeyse bütün bir gün ayrılabilecek bir alanı hızlıca 1-2 saatte gezdik çünkü dönüş için yola koyulmamız gerekiyordu ama Eskişehir'den ayrılmadan burayı da gördüğümüz için çok mutlu olduk, Türkiye için gerçekten örnek teşkil etmesi gereken bir park olmuş, bu konuda da Eskişehir farkını ortaya koymuş. Park, Eskişehir-Kütahya yolu üzerinde bulunmakta, ayrıca bir güzelliği otoparkının 1 TL olması:)
Masal Köşkü |
Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı |
Özetle; Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in bu şehir için verdiği büyük emek ve çaba kesinlikle sonuç vermiş. Oldukça modern ve temiz sokaklara, ışıklandırılmış köprülere, Porsuk Nehrinin kenarında bir plaja bile sahip olan ve dolaştığımız bir çok Avrupa şehrinden esintiler taşıyan bu şehri görmenizi tavsiye ediyoruz.
İyi gezmeler,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder